Bu çağrıda kent ile doğa arasında olduğu varsayılan o büyük zıtlığı sorgulamak istiyoruz. Kent fikri doğduğu andan itibaren kırsaldan ve tarımdan farklılaşma üzerine kurdu varoluşunu, ama modern zamanlara kadar kent ile doğa arasında mutlak bir kopuş değil uyumdan bahsetmek yine de mümkündü. Sokakların ve yapıların topoğrafyayı izlediği, bahçelerin kent sakinleri için gıda ürettiği, kaynakların çeşmelerle buluştuğu, köprülerin nehir yataklarına saygılı uzandığı yerlerdi kentler.
Modernleşme ise uygarlığı, dışımızdaki ve içimizdeki doğayı ancak sınırlı, terbiyeli, kafes içinde olmak zorunda bıraktı; en modern kent en ehlileşmiş doğaya sahip kent olarak tanımlanır oldu. Haddini bilmeyen insan, makinelere hakimiyeti geliştikçe, yaşamını doğa ile uyumlu bir biçimde kurmak yerine onu yok sayabileceği, daha fenası onu alt edebileceği, ona söz geçirebileceği vehmine kapıldı. İnsanın bu cüreti nereden aldığı bilinmez; tek bilinen, bu güç savaşında yenen taraf olmanın kendisi için bir yenilgi olduğu...
Betona hapsedilmiş sonra da üstü kapatılıp yollar ve binaların altına saklanmış dereler, ağacından mahrum bırakılmış yamaçlar, üstüne kentler inşa edilmiş fay hatları, altın uğruna kesilen zeytinlikler, yaşam alanı yok edilmiş hayvanlar, dedesinin diktiği ağacın gölgesinden mahrum bırakılanlar, borulara hapsedilip ipe döndürülen coşkun ırmaklar, plastiğe gömülmüş kıyılar, moloz doldurulmuş vadiler, kuşları bilmeyen çocuklar, otları unutan halklar, güneşini yitirmiş sokaklar…
Bu çağrıyla sizleri, insanın sınırsız cüretinin doğurduğu yıkıcı sonuçlara mercek tutmaya davet ediyoruz. Doğa nasıl zapturapt altına alınmaya çalışılmış, böyleyken, insanın müdahalelerini hiç umursamadan kendi bildiğini nasıl okumuş? Depremin yıkıcılığında doğanın dediklerine kulak tıkama pervasızlığının payı nedir? Doğa ile kentler arasındaki ilişki gerilim üzerine mi kurulu olmalı, uyumlu bir birliktelik hiç olmadı mı, olamaz mı? Bu soruların düşündürdüklerinin izinde en fazla 1 dakikalık videolarınızı ya da 8-12 fotoğraftan oluşan hikâyelerinizi 100-150 kelime uzunluğunda metinlerinizle birlikte 31 Ekim 2023’e kadar paylaşmanızı bekliyoruz.
Doğa Kent İnsan: Zıtlık mı Uyum mu? çağrısının yazarı Bediz Yılmaz, Kamu Yönetimi ve Siyaset Bilimi alanında lisans eğitiminin ardından doktora derecesini İstanbul Tarlabaşı örneğinde zorunlu göç ve sosyal dışlanma üzerine bir tez çalışması ile aldı. 2006-2016 tarihleri arasında Mersin Üniversitesi Kamu Yönetimi Bölümü’nde öğretim üyesi olarak görev yaptıktan sonra, barış bildirisi nedeniyle işten çıkarıldığından bu yana ekolojik tarım ile uğraşıyor. Mersin’de Torosların yamaçlarında zeytincilik, kentsel alanda da Solinova Üretici Kadın Kooperatifi bünyesinde sebze üretim ve kompost çalışmaları yürüttü. Halen İstanbul’da Piyalepaşa Tarihi Bostanı’nda gönüllü olarak çalışıyor, ayrıca 100 Sene 100 Nesne adlı alternatif Cumhuriyet tarihi ansiklopedisi projesini yürütüyor.